Veri Paylaşımı ve Analizi Neden Bu Kadar Önemli Hale Geldi?

Veri Paylaşımı ve Analizi Neden Bu Kadar Önemli Hale Geldi?

ULUSLARARASI Ekonomi Zirvesi’nin ikinci gününde 'Sağlığın Geleceği: İnovasyon, Yapay Zeka ve Dijitalleşme' paneli düzenlendi. Panelde konuşan Sanofi Avrasya Bölge Başkanı Cem Öztürk, “Verinin hep birlikte paylaşılması ve analiz edilmesi inanılmaz şekilde önem kazandı. Öyle bir hale geldik ki artık bütün bu veri analizinde tek başımıza değil, bütün farklı şirketlerle beraber çalışarak bu veriyi kullanmaya çalışıyoruz” dedi.

Capital, Ekonomist, Start Up ve CeoLife dergileri tarafından düzenlenen Uluslararası Ekonomi Zirvesi (UEZ 2025), bu yıl 14’üncü kez Türkiye ve dünyanın saygın siyasetçilerini, iş dünyası liderlerini ve akademisyenlerini ağırladı. Bu yıl 'Değişen Küresel Gerçekler ve Gelecek 5.0' temasıyla düzenlenen zirvenin ana sponsorluğunu Rönesans Holding üstleniyor. UEZ 2025’in ikinci günündeki beşinci panelin konusu 'Sağlığın Geleceği: İnovasyon, Yapay Zeka ve Dijitalleşme' olurken, panelin sponsoru Sanofi oldu.

verinin-hep-birlikte-paylasilmasi-ve-analiz-edilmesi-buyuk-onem-kazandi.jpeg

Panelin moderatörlüğünü yapan Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet N. Erten, “Birçoğumuz arabasının ekranında servis yazısını gördüğünde arabamızı servise götürüyoruz, kontrollerini yapıyoruz, yağını değiştiriyoruz ama bize vücudumuzdan bir ses geldiğinde çoğu zaman umursamıyoruz. Emaneti iyi kullanmadığımızı düşünüyorum” diyerek, bu konuda panelistlerin önemli tespitlerde bulunacağını belirtti.

ÖZTÜRK: TEKNOLOJİ BİR ARAÇ OLMAKTAN ÇIKTI

Teknolojinin sadece bir araç olmaktan çıktığını söyleyen Sanofi Avrasya Bölge Başkanı Cem Öztürk, “Teknoloji bizim için sadece bir araç olmaktan çıktı. Kullanmadığımız zaman onsuz yapamadığımız bir hale dönüştü. Biz de ilaç sektöründe teknoloji kullanmadan artık hiçbir yere gidemez olduk. Sanofi birçoğunuzun da bildiği gibi dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden bir tanesi, ilk 10'da yer alan bir şirket. Ve hedeflerini koymaya başladığı zaman ‘biz sadece şu ilacı ya da bu ilacı keşfedeceğiz, şu alanda en iyi olacağız’ diye değil... Hedefine ve vizyonuna bu sene koyduğu motto şu şekildeydi: ‘Biz teknolojiyi, AI'yı en iyi kullanan ilaç şirketi olacağız hedefimiz var.’ Bir ilacın keşfi yaklaşık 7 yıl ile 15 yıl arasında hatta 20 yıla kadar süren bir süreç alıyor. Bu ilacın keşfi sırasında minimum harcadığınız bütçe, 2 milyar Euro ile 20 milyar Euro arasında değişiyor. Ve siz sonuç olarak 20 milyar Euro bir bütçe harcadığınızda ilacın gelişimi esnasında geçtiği fazlardan, evrelerden bir tanesinde en ufak bir küçük sorun ya da en küçük bir yan etki çıkarsa o ilacı piyasaya sürmekten vazgeçiyorsunuz. Bu şekilde baktığınızda finansal açıdan çok geri dönüşümü olan ve yatırım riski alınabilecek bir şeye benzemiyor gibi gözüküyor değil mi? Ama işin ucunda insan var, insan hayatı var. İnsan hayatını iyileştirme var, insan hayatını daha güzel bir hale getirme var” dedi.

'FARKLI ŞİRKETLERLE ÇALIŞARAK İLAÇ GELİŞİMİNİ HIZLANDIRIYORUZ'

İlaç gelişimini hızlandıracak çalışmalar yaptıklarını anlatan Cem Öztürk, sözlerine şöyle devam etti:

“Biz hepimiz bilimin mucizelerin peşinden bu yüzden koşuyoruz. Bizim görevlerimizden bir tanesi de ilaç gelişimini hem hızlandırabilmek hem de daha ucuz hale getirebilmek, hem de dünyanın her tarafına eşit bir şekilde yayabilmek. Verinin hep birlikte paylaşılması ve analiz edilmesi inanılmaz şekilde önem kazandı. Öyle bir hale geldik ki artık bütün bu veri analizinde tek başımıza değil, bütün farklı şirketlerle beraber çalışarak bu veriyi kullanmaya çalışıyoruz ve ilaç gelişimini biraz evvel söylediğim gibi ortalama 7 yılda 15 yıl arasında değil, 1-2 yılda geliştirebilecek çok daha hızlı bir hale getirmeye çalışıyoruz.”

'Verinin Hep Birlikte Paylaşılması Ve Analiz Edilmesi Büyük Önem Kazandı'1

LEGG: İNOVASYON, SORUNLARI ÇÖZEBİLECEK EN GÜÇLÜ ARAÇLARDAN BİRİ

The Portfolio Collective Kurucu Ortağı, Google Avrupa Eski COO’su Ben Legg, şöyle konuştu:

“Aslında bizim sağlıkta neden inovasyon yapmamız gerektiğinin 2 büyük nedeni var. Birincisi finansal sebeplerden, diğeri de insani sebeplerden. Finansal açıdan baktığımızda, sağlık aslında ülkelerin finansmanını düzeltmesinin en iyi yollarından biri olabilir. Neden mi? Çünkü sağlık harcamalarına bakacak olursanız maliyetler inanılmaz bir şekilde her yıl artıyor. İnsanlar artık 90 yaşına kadar yaşıyor ancak 65 yaşında emekli oluyor. Her ne kadar sağlık açısından da 65 yaşında daha iyi durumda olsa da sağlığa harcanan paralara bakıldığında aslında verimli geçirmiyor ömürlerini. Çünkü çoğu zaman psikolojik sorunlar ya da obezite sorunları oluyor. Dolayısıyla bu durum, sağlık harcamalarının sürekli artmasına ve vergi yükünün toplumun belirli kesimleri üzerinde yoğunlaşmasına yol açıyor. Eğer bu dengesizlik böyle devam ederse, bazı ülkelerin ekonomik olarak iflas etmesi bile mümkün. İyi haber şu ki, inovasyon bu sorunu çözebilecek en güçlü araçlardan biri. Tek başına yeterli olmasa da çözümün büyük bir parçası olabilir. İkinci neden ise daha insani: Kim daha mutlu, daha sağlıklı ve daha verimli bir hayat yaşamak istemez ki? Sağlık alanındaki inovasyonla bunu mümkün kılabiliriz.”

BERRA: İNOVASYONUN İNSAN HAYATINA HİZMET ETMESİ GEREKİYOR

Fransa eski Sağlık Bakanı (2009-2012) Dr. Nora Berra, panelde yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:

“İnovasyon elbette ilerlemedir, ama ancak insan hayatına hizmet ettiği sürece gerçek bir inovasyondur. Bu sadece teknolojik bir gelişme değil, aynı zamanda insan odaklı bir gelişimdir. İnovasyonun biyoteknolojiyle, gen terapileriyle ve sağlık hizmetlerinin dijitalleşmesiyle yakından ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu alanlarda sadece teknolojik araçlar değil, aynı zamanda profesyonellerin de eğitilmesi gerekir. Avrupa Birliği bu alanda ilerleme sağlıyor. ‘E-sağlık dijital altyapısı’ oluşturuldu. Tüm Avrupa ülkelerinde henüz uygulanmıyor ama bu önemli bir başlangıç. Pandemi sonrası dönemde yapay zekâ da inovasyona büyük katkı sağladı. Yeni hastalıkları anlamada yapay zekâdan ciddi destek alındı. Örneğin Belçika’da bazı akademik ekipler, yapay zekâ sayesinde Covid-19’un akciğer üzerindeki spesifik etkilerini erken belirleyebildi. Marsilya Üniversitesi Hastanesi ile geliştirilen bir sistem, hastalığı biyobelirteçlerle üç hafta önceden tespit edebildi. Yoğun bakımda yapay zekâ destekli solunum cihazları, hasta yönetiminde büyük fark yarattı. Aynı zamanda sağlık çalışanlarının bakış açısını da değiştirdi. Elbette hâlâ eksikler var. Adil bir sağlık sistemi için ne yapılmalı? İhtiyaca dayalı teknolojiye geçmeliyiz. Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamalı, buna yönelik inovasyonu tasarlamalıyız. İki temel yaklaşıma ihtiyaç var. Ekosistem yaklaşımı: Kamu-özel iş birlikleriyle, tıbbi ve teknolojik kurumlar ortak araçlar geliştirmeli ve bunlar sisteme entegre edilmeli. Esnek yönetişim modeli: Bu araçların onay süreçleri çevik ve hızlı olmalı. Yıllarca bekleyemeyiz. Sağlık profesyonellerine yeni araçları hızla sunabilmeliyiz. Bunlara ek olarak, kitlesel altyapı yatırımları, profesyonel eğitimler ve halk için okuryazarlık eğitimlerine yatırım şart.”

MARDİNOĞLU: TEDAVİ ODAKLI SİSTEMDEN ÇIKIP, ÖNLEYİCİ SAĞLIK SİSTEMLERİNE ODAKLANILMALI

King’s College London & KTH Royal Institute of Technology Sistem Biyolojisi Professorü Prof. Dr. Adil Mardinoğlu, şöyle konuştu:

“Sağlık sistemlerinde yaşlanan nüfus ve uzun ömürlülük, yönetilemez maliyetler yaratmaya başladı. Bu sadece Türkiye’ye özgü değil; İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde de benzer sorunlar yaşanıyor. Bugün çok net adımlar atmamız gerekiyor. Tedavi odaklı sistemden çıkıp, önleyici sağlık sistemlerine odaklanmalıyız. Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarda ciddi artış var. Çünkü belli bir yaştan sonra bu tür rahatsızlıklar kaçınılmaz hâle geliyor. Bu nedenle önleyici tıp alanında teknolojiler geliştirmemiz şart. İsveç ve İngiltere’deki üniversitelerde yürüttüğümüz projelerde, hasta özgeçmişi, moleküler veriler, hareket verileri ve görüntüleme verilerini entegre ediyoruz. Genetik veriler, kandaki bakterilerle ilgili veriler gibi birçok biyolojik veri toplanıyor. Bu veriler yapay zekâ algoritmaları ile birleştirildiğinde yeni ürünlerin geliştirilmesinde büyük katkı sağlanabilir. Ama şunu sormamız gerekiyor: Bu teknolojiye hazır mıyız? Yetişmiş insan gücümüz var mı? Bu teknolojinin sürdürülebilirliğini sağlayacak maddi kaynaklar hazır mı? Mevcut yasal düzenlemeler bu uygulamalara izin veriyor mu? Veriyorsa, mevcut sistemle nasıl entegre edilecek? Eğer mevcut regülasyonlar bu sistemlere izin vermezse, birçok start-up kaynak bulamadan iflas edebiliyor. Bu da çok önemli bir sorun. Alzheimer ve parkinson gibi hastalıkları henüz tedavi edemiyoruz. Ama yapay zekâ ile bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Çünkü yapay zekânın temelini veri oluşturuyor. Sağlık sisteminde dijitalleşme olmazsa, bu veriler kullanılamaz ve büyük aksaklıklar yaşanır. Türkiye’nin bu konuda dijitalleşme adımlarını 10 yıl önce atmış olması çok yerindeydi. Avrupa ise buna henüz tam olarak hazır değil. Ciddi aksaklıklar söz konusu. Bu nedenle bugünkü sağlık sistemini yönetebilmek için inovatif yaklaşımlara, sağlam altyapıya ve disiplinli bir çalışmaya ihtiyaç var. Ama aşabileceğimize inanıyoruz.”