KADEM 5'inci Olağan Genel Kurul Toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla İstanbul'da gerçekleştirildi. Toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ve KADEM Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın yanı sıra İstanbul Valisi Davut Gül, AK Parti İl Başkanı Abdullah Özdemir, AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Demirören ve çok sayıda davetli katıldı. KADEM'e 2018 yılından beri başkanlık eden Doç. Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, bu görevi, bugün gerçekleşen kurulla Avukat Dr. Canan Sarı'ya devretti. Cumhurbaşkanı Erdoğan burada yaptığı konuşmasında sözlerine KADEM'in yeni başkanı Avukat Dr. Canan Sarı'yı tebrik ederek başladı.
Cumhurbaşkanı, "Bugünkü genel kurulumuzda görevini devreden Saliha Hanımefendi'ye ve yönetim kurulundaki arkadaşlarımıza çalışmaları, mücadeleleri ve fedakarlıkları için şükranlarımı sunuyorum. Genel kurulumuzla birlikte KADEM Başkanlığı'nı devralacak Canan Hanımefendi'ye ve yönetim kurulu üyelerine ise Cenabi Allah'tan üstün başarılar niyaz ediyorum. Tıpkı bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hayra destek, şerre engel olmaya matuf tüm çabalarınızda yanınızda olmayı ve sizlere her türlü desteği vermeyi sürdüreceğiz" diye konuştu.
'BATININ AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜ YOK OLMUŞTUR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "KADEM, ülkemizin iki önemli meselesini aynı çatı altında buluşturarak, aslında konumuzun insanın bizatihi kendisi olduğunu ortaya koymak suretiyle hayırlı bir görevi yerine getirmektedir. Kadın ve erkekten oluşan insanı ayrıştırarak birbirine rakip ve hatta düşman yapma, birbiriyle çatıştırma zihniyeti bizim medeniyetimize ait değildir. Kadını ve erkeği karşı karşıya getiren anlayış, asırlarca yönünü şaşırmış bir vaziyette insanlığa en karanlık deneyimleri yaşatan Batı'ya aittir. Bu müfrit ve müfsit zihniyet, daha 1-2 asır öncesine, hatta 1960'lı ve 1970'li yıllara kadar devam eden utanç tablolarını örtmek için kendine sahte bir tarih inşa etmeyi başarmıştır. Evet, ülke olarak biz de işte bu sahte ama parıltılı; içinde yine istismarı barındıran, fakat hak, özgürlük, eşitlik ambalajıyla reklamı yapılan bu çarpık demokrasi anlayışının albenisine uzunca bir süre ne yazık ki kapıldık. Bunun da sıkıntılarını çok farklı alanlarda yaşadık, halen de yaşıyoruz. 18 aydır Gazze'de devam eden soykırımı başta olmak üzere son dönemde yaşanan hadiseler, Batı değerleri denilen kavramların aslında içinin ne kadar boş olduğunu hepimize göstermiştir. Hunharca katledilen her masum çocukla, kadınla, bebekle birlikte Batı'nın zaten iyice zayıflamış olan ahlaki üstünlüğü de yok olmuştur. Geldiğimiz noktada demokrasi kavramının Batı'nın boyunduruğundan kurtarılarak, hakiki manada bir hak ve özgürlük meşalesi olarak insanlığa kazandırılması şarttır. Kadın hakları ile ilgili Batı patentli kampanyalara ve argümanlara da aynı zaviyeden bakmamız gerektiğine inanıyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim inancımızda ve kültürümüzde erkekle kadın arasında ne bir rekabet ne bir üstünlük yarışı ne de insanı 'eşref-i mahlûkat' sıfatına aykırı bir durum söz konusu değildir. Çünkü medeniyetimiz, kadın-erkek demeden yaratılanı eşit görür; hayatı, insanı, canı kutsal ve dokunulmaz kabul eder. Üstünlüğün de asla cinsiyette, kökende, renkte, ırkta değil; ilimde, ahlâkta, takvada, merhamette ve erdemde aranması gerektiğini emreder. Elbette bunu söylerken kimi toplumlara sirayet etmiş yanlış uygulamaları inkar etmiyoruz. Hatalı yorumlardan kaynaklanan kötü örnekler ve pratikler esas değil, istisnadır ve bertaraf edilmesi gereken marazlardır. Su-i misal emsal olmaz. Bizim ülkemizde kadınlarla ilgili sizlerle beraber omuz omuza verdiğimiz mücadelenin özünde işte bu yaklaşım vardır. Sorunlarımızı halının altına hiçbir zaman süpürmedik; her meselemizle cesaretle yüzleştik, üzerine kararlılıkla gittik. Kimi zaman töre denilerek, kimi zaman güya dinimize atfedilerek meşrulaştırılmak istenen hatalı uygulamalar yerine, doğruyu, iyiyi, güzeli ve insani olanı ikame etmeye çalıştık" diye konuştu.
'BU MÜCADELEDE ÇOĞU ZAMAN RÜZGARA KARŞI YÜRÜDÜK'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medyanın etkilerine de değindiği konuşmasına şöyle devam etti: "Hangi engellerle karşılaştığımızın en yakın şahidi sizlersiniz. Kabul edelim ki bu mücadelede çoğu zaman rüzgara karşı yürüdük. Ülkemizde özellikle 1960'lı yıllardan itibaren Batı'nın desteği ve teşvikiyle yürütülen siyasi, sosyal ve ekonomik politikalar işimizi zorlaştırmıştır. Bu sinsi politikalar, kendi dinamiklerimizle çözebileceğimiz pek çok konuyu, kadınlarla ilgili sorunlarımızı da farklı bir mecraya taşımıştır. Önceleri televizyon, radyo, gazete, dergi gibi medya araçlarıyla, son dönemde ise etrafımızı örümcek ağı gibi saran sosyal medya platformlarının yıkıcı etkileri karşısında direnebilmek gerçekten meşakkatli olmuştur. Aynı zorlukları halen iliklerimize kadar hissediyoruz. Tahribat öyle büyük ki telafisi kolay olmuyor. Sosyal medyanın kaotik atmosferi ise çabalarımızı daha da güçleştiriyor. Açık konuşmak gerekirse, kendi insanımızın bir kısmının evlatlarının inancıyla, hayat biçimiyle, siyasi algısıyla, sosyal çevresiyle bambaşka dünyalara kapılıp gitmesine engel olamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Sosyal medyadaki yarısı yalan, yarısı yanlış, tamamı belirli amaçlara dönük algoritmaların ürünü paylaşımların etkisinin, ailenin telkinlerinin üstüne çıktıkça, garip ve hatta ürkütücü bir dönemden geçiyoruz. Çocuklarımızın zihinleri ve gönülleri, kontrolü tamamen bizim dışımızda olan sanal bir dünyanın tesiri altındadır. Bu sadece ülkemize mahsus bir sorun da değildir. Batılı devletler dahil herkes, insanın kendi elleriyle ortaya çıkardığı bu frankeinstein ile mücadele etmeye çalışmaktadır. Burada şunu da ifade etmek durumundayım: Demografik yapımızdaki dramatik değişimi bundan ayrı göremeyiz. Birileri yüzleştiğimiz tehditlere gözlerini kapatmış durumda. Bu konuyu her gündeme getirdiğimizde, bizi eleştirmekten, bizi susturmaktan, ezberlenmiş cümlelerle bize saldırmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. Ama en iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun on yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor. Mevcut tablonun devam etmesi halinde, içinde bulunduğumuz asrın sonunda nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor" ifadelerini kullandı.
'1960'LARDA DOĞUM KONTROL SİSTEMİ İLE TÜRK NÜFUSUNU AZALTTILAR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yani ülkemizi ve milletimizi özellikle nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor. Bakınız, bu durumu bir tarihçimiz nasıl değerlendiriyor: 'Türkiye bir kabusa gidiyor. Anadolu'daki Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. Milletimiz kendisini toparlayamazsa bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder. Bu bir beka sorunudur. Prut Savaşı'nda, 1711'de Rusları yendiğimizde bizim nüfusumuz 30 milyon, Rusların nüfusu 16 milyondu. Meşhur 93 Harbi dediğimiz 1877-1878 büyük bozgununa gelindiğinde Ruslar 100 milyona ulaşmıştır, Osmanlı ise 26 milyondur. Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya 175 milyona çıkarken Osmanlı 22 milyona gerilemişti. Cumhuriyet döneminde, 1960'larda yanlış bir iş yaparak doğum kontrol sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu, ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir. Biz, içi boş kavramlar uğruna birbirimizle didişirken, kavga ederken vaktimizi ve enerjimizi fütursuzca harcarken, milli bünyemizi işte böyle zayıflattılar, böyle içerden çökerttiler. Ülkemize açıkça söylemek gerekirse büyük bir pusu kurdular. Yanlış eğitim politikasıyla, yanlış nüfus kontrolü politikasıyla milletimize güç ve zaman kaybettirdiler" dedi.
'CİNSİYETSİZLEŞTİRME POLİTİKALARININ ÜLKEMİZDEKİ SAVUNUCULUĞUNU MUHALEFET YAPIYOR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ancak ihanet kelimesinin tarif edebileceği bu yanlışı bugün de muhalefet eliyle, muhalefet belediyeleri eliyle halen devam ettirmeye çalışıyorlar. Batı'nın kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizdeki savunuculuğunu, dikkat ederseniz, muhalefet yapıyor. Belediyelerde personele maaş dahi ödeyemezken bakıyorsunuz, milletin kaynaklarını sapkın akımlara peşkeş çekmekten utanmıyorlar. LGBT paçavralarıyla donattıkları belediyelerde ortaya çıkan yolsuzlukları ise hepimiz ibretle takip ediyoruz. Elbette mesele sadece muhalefetin ihaneti ile sınırlı değil; neoliberal kültürün özendirdiği hayat tarzının olumsuz etkileriyle de karşı karşıyayız. Toplumun temeli olan aile kurumu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altındadır. Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz. Biliyoruz ki bugün pek çok aile, 25 yaşına, 30 yaşına, 35 yaşına gelmiş çocuklarını evlenip yuva kurmaya, çocuk sahibi olmaya ne yazık ki ikna edemiyor. İnşaat sektörü artık 2 veya 3+1 değil, daha ziyade stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneliyor. Asıl tehlike burada, çünkü gençler tek başlarına yaşıyor ve 1+1 ev onlara yetiyor" diye konuştu.
'MUHALEFET ALGI OPERASYONUNA TAŞERONLUK YAPIYOR'
Cumhurbaşkanı, "Avrupa devletleri kendi nüfusları ülkenin şartlarını çevirmeye yeterli olmadığı için sürekli dışarıdan göçmen alıyor. Bunun için sosyal medya mecraları dahil her türlü propaganda aracını kullanıyor. Türkiye'yi sürekli karalayan, ülkemizi kötüleyen paylaşımların önemli bir kısmı bu kara propagandanın ürünüdür. Muhalefet de bu algı operasyonuna taşeronluk yapıyor. Eşzamanlı olarak yabancı düşmanlığı körüklenerek ülkemiz ekonomisine ve insani diplomasiye zarar verilmek isteniyor. Ülkemizde birilerinin kin kustuğu Suriye'den, Türk Cumhuriyetlerinden, diğer coğrafyalardan gelen misafirlerimiz olmasa pek çok sektörün ciddi sıkıntıya düşeceğine inanıyoruz. Bu, tabii ki bizim tercih ettiğimiz bir durum değil. Ama bakın, daha önemlisi, karşımızdaki tablonun felaketimiz olduğunu anlamak için on yıl daha beklemeye gerek yok. Kendi nüfusumuzu, kendi insanımızı artırmak için bir dizi önlem aldık ve uygulamaya başladık" ifadelerini kullandı.
'ÖNCE İRFANIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ancak meselenin maddi teşviklerin ötesinde bir inanç, bir kültür, bir medeniyet tasavvuru olduğunu unutmamalıyız. Zihinleri değiştirmedikçe, kalpleri mutmain etmedikçe, yanlış algıları yıkmadıkça hedeflediğimiz noktaya ulaşamayız. Her şeyi pozitivizmi esas alarak izah etmeye ve çözmeye çalışmak bize patinaj yaptırır, vakit kaybettirir, kaynak israf ettirir. Unutmayın, kaybedersek biz, irfanımızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hatta pek çok noktada irfanımızı kaybettiğimiz bir hakikattir. Ecdat, on yıllar süren savaşlar, yokluklar, baskılar, zulümler döneminin taşlı yollarını irfanın rehberliği ile aşmayı başarmıştır. Biz de öyle yapacağız: Önce irfanımıza sahip çıkacağız, dirileceğiz ve böylece kendimize geleceğiz" dedi.
'ÖZÜMÜZE DÖNECEK, KÖKLERİMİZE YENİDEN SARILACAĞIZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan Ömer Seyfettin'den bir hikayeyi katılımcılarla paylaşarak şöyle konuştu: "Bu konuda sizlere Ömer Seyfettin'in yaşadığı ibretlerle dolu bir anekdotu anlatmak istiyorum. Ömer Seyfettin, çalıştığı okulda öğretmen arkadaşlarıyla tartışırken 'İlim başka, irfan başka; alim başka, arif başka' diyor. Ama arkadaşları bu görüşe katılmıyorlardı. Bir gün arkadaşlarına, 'Avusturya'dan vagonlar dolusu şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak' haberini veriyor. Bunu duyan herkes, şeker kıtlığı bitecek diye sevinmeye başlıyor. Ömer Seyfettin aynı haberi, o sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de söylüyor. Hademe ise, 'İnanma beyim, Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?' deyip oradan çıkıyor. Bunun üzerine Ömer Seyfettin arkadaşlarına dönerek şöyle diyor: 'Gördünüz mü? Siz bütün ilminize rağmen böyle bir habere inandınız; ama o, irfanı sayesinde bunu yutmadı. Demek ki arif başka, alim başka; irfan başka, ilim başkaymış'. Evet, bizim yapmamız gereken de ister bilinçli bir projenin ister çıkarcı bir popülizmin ürünü olsun, milletimize, özellikle de kadınlara ve çocuklarımıza yapılan dayatmalara itibar etmemektir. Özümüze dönecek, köklerimize yeniden sarılacağız. Yönümüzü, yolumuzu, istikametimizi; inancımızın aydınlığında, kültürümüzün zenginliğinde, irfanımızın rehberliğinde kendimiz bulacağız. Milletimizin geleceğini, ülkemizin kadınlarının, kızlarının, çocuklarının gönüllerini milli ve manevi hasletlerimizin bereketiyle fethederek biçimlendireceğiz."
'SÖZLEŞME DEĞİL KANUN YAŞATIR'
Erdoğan, "KADEM'in bu husustaki liderliğine güveniyoruz. Kadınların eğitiminden siyasi temsiline, çalışma hayatına katılımından teşebbüs desteğine kadar sayısız başlık altında hayata geçirdiğimiz uygulamaları en iyi sizler biliyorsunuz. Keza kadına yönelik şiddetle mücadele hususundaki samimiyetimizin, kararlılığımızın, sıfır tolerans yaklaşımımızın en yakın şahidi sizlersiniz. Kadına ve çocuğa karşı şiddetle mücadele, aile kurumunu güçlendirmeyi amaçlayan politikalarımızın en önemli unsuru olmayı sürdürüyor. Hükümetlerimiz döneminde yürürlüğe giren 6284 sayılı kanunun tavizsiz uygulanmasına verdiğimiz önemi bugün bir kere daha ifade ediyoruz: Sözleşme değil, kanun yaşatır. Bu anlayışla bu konudaki dirayetli tutumumuzu inşallah bundan sonra da devam ettireceğiz. İş dünyası, eğitim ve siyaset başta olmak üzere kadınların kazanımlarında herhangi bir geriye gidişe izin vermeyiz, vermeyeceğiz. Unutmayalım, uzatılan her mikrofona, yapılan her paylaşıma, gördükleri her habere kin kusanlar şunu çok iyi bilsin ve anlasın: Kadınların başörtülerinden, inançlarından, düşüncelerinden dolayı ayrımcılığa uğradığı karanlık günler artık geride kaldı. Kadınlar 23 senede sizin buram buram kibir kokan düzeninizi yerle bir etti. Yıllarca büyük bir titizlikle inşa ettiğiniz o cam tavanlar paramparça oldu. Kadınların başörtüsüne, kılık kıyafetine, inancını kamusal alanda yaşama iradesine saygı duymayı öğreneceksiniz. Kamunun ve özel sektörün tepe noktalarında daha fazla kadın görmeye alışacaksınız. Kadınların hayatın her alanında özgürce yer aldığı, düşüncelerini özgürce ifade ettiği, inançlarını özgürce yaşadığı yeni Türkiye'ye eninde sonunda geç uyum sağlayacaksınız" diye konuştu.
'KADIN DÜŞMANI ZİHNİYET AK PARTİ İKTİDARIYLA TARİHE KARIŞMIŞTIR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tekrar söylüyorum: Kadın düşmanı zihniyet, AK Parti iktidarıyla artık tarihe karışmıştır. Biz sorumluluk makamında olduğumuz sürece de orada kalacaktır. Son 23 yılda Türkiye'yi kadınlarla birlikte büyüttük, kalkındırdık. Demokrasi ve özgürlüklerde parmakla gösterilen bir konuma getirdik. Türkiye Yüzyılı'nı da inşallah yine siz kadınlarla birlikte, omuz omuza inşa edeceğiz. Kadınlarla dayanışma içinde tesis ettiğimiz güçlü hukuki ve sosyal altyapı üzerinde, KADEM ve benzeri sivil toplum kuruluşlarımızın çok daha etkin çalışmalar yürüteceğine yürekten inanıyorum" ifadelerini kullandı.
'TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇALIŞMALARIMIZA GÜÇLÜ DESTEK BEKLİYORUM'
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını terörsüz Türkiye için çağrıda bulunarak şu sözlerle noktaladı: "Cumhur İttifakı olarak az konuşup çok iş yaparak büyük bir hassasiyetle yürüttüğümüz terörsüz Türkiye çalışmalarımıza sizlerden güçlü destek bekliyorum. 40 yıldır ağır bedeller ödediğimiz terör sorunu en fazla kadınlara zarar verdi. Diyarbakır kadınlarını bir kenara koyamayız, onları yaraladılar. Terörün yol açtığı acı ve gözyaşı, herkesten fazla kadınların yüreklerini dağladı, annelerin yüreklerini dağladı. Terörün olmadığı bir Türkiye'den de en büyük faydayı, Allah'ın izniyle, kadınlar görecektir. Türkiye, güvenli, huzurlu ve terörsüz bir geleceğe sizlerin sahiplenmesiyle yürüyecek. Tüm kadınlar için verdiğiniz anlamlı mücadele dolayısıyla sizleri bir kez daha içtenlikle tebrik ediyorum."